Küheylanlar gibi !
Koşmak, küheylanlar gibi alabildiğine engelli bir alanda,
engelleri bir bir aşarak koşmak.. Koşmak sadece iki ayağını karnına çekerken
seri hareket edip fiziksel bir davranış mı yoksa bir hedefin uğruna, bir
sevdanın uğruna, bir idealin uğruna çaba sarfetmek midir ? Evet koşmaktır ki
ardında yaşlı gözler bırakmaktır. Gaye-i hayal edinip o yolda yorulmaksızın,
canın çıkarcasına önüne gelen engeli geçmektir aslında koşmak…
Gerçekten koşmalı
mıyız? Yoksa yerimizde sayıp olan bitene seyirci mi kalmalıyız? hele ki dünyada
olup bitene seyirci kaldığımız (yerimizde saydığımız) bu çağlarda hissiyatım
şudur ki gerçekten kendimize hedef belirttiğimiz idealler uğruna çaba sarfetmeliyiz.
Evet bizleri geri itelediler, ötekileştirdiler çünkü bizlerden hedeflerimizi,
sevdalarımızı, hayallerimizi çaldılar ve bu hayallerimizi bir daha bizlerin
aklına bile sokmamaya karar verdiler. Peki bizlerin onca hayalini,sevdasını
unutturdular da biz bunları hatırlamak için ne yaptık? Hiç bir şey ! Çok vahim
bir tablo değil mi? Uzun yıllar tek bir gaye-i hayal ( Ezan-ı
Muhammediye’yi güneşin doğup, battığı her tarafa yaymak) doğrultusunda hareket
eden bu millete tek yapılan tarihini MİLLETİN HAFIZASINDAN SİLMEKTİ ve olduda !
Şimdi ise bizler bir türlü aynı gaye doğrultusunda bir türlü koşamıyoruz. Ayaklarımız
yara bere içinde ve bir türlü o yarayı kapatamadığımız gibi yara üstüne yara
açıyoruz.
Yaraları kapatmak için tekrardan ahvalimizi gözden geçirmeli,
edindiğimiz hedeflerimize eskiden olduğu gibi değil daha fazla sarılmalıyız. Tarihe
yapışıp kalmak değil ufkumuzu geniş
tutmalı tarihimz ile hedeflerimizi sentezleyerek koşmalıyız gaye-i hayal için..
Vesselam…